Mezhepler ve diğer gruplar [değiştir]
İslam'ın mezheplerini gösteren bir tabloİslam'da farklı farklı mezhepsel bölünmeler olmuştur. Bu mezheplerden akîde açısından ayrılık gösterenlerden bir kısmı daha sonraları İslam dini dairesinden tamamen çıkarılarak, farklı dinler olarak ortaya çıkmışlardır; Babilik gibi. Bunun dışında Kur'an temelli akîdeden çıkmasına rağmen farklı din olarak kabul edilmeyen mezhepler vardır. Bu mezheplerden çoğunun kendilerini taraftarları ve kurucuları tarafınca İslam'ın yeni bir versiyonu olarak tanımlandığı olmuştur.
Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında birçok farklı İslam tarihçisinin de kabul ettiği şekilde İslam dini mezheplerini üç kategori altında işler: siyâsî mezheri, itikadî mezhepler ve fıkhî mezhepler (yani hukukî mezhepler).
Siyasî mezhepler [değiştir]
19. yüzyıldan kalma, Sıffin Savaşı'nı betimleyen bir minyatür. Sıffin Savaşı sonrası gerek siyasî gerekse itikadî mezhepler ortaya çıkmıştır.Siyasî mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik, Şia (Şiîlik) ve Haricîlik mezhepleri bulunur. Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasî etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur.
Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir. Bazı kişiler devletin lideri, imam konumunda Ali'yi görmek istemişlerdir. Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve peygamber bunu yaşarken ima etmiştir. Sünniler Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, peygamberin yaşarken kendisinden sonra Ali'nin imam olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar. Nitekim Şiilerin büyük bir çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi kabul etmezken, Sünniler kabul eder. Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasî bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmıştırlar. Üçüncü siyasî grup olan Haricîler ise başta Ali taraftarı kişilerdi. Bununla birlikte Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır.
Sünnîlik [değiştir]Ana madde: Sünnilik
Dünyadaki en yaygın siyasî mezhep Sünnîliktir ve Müslüman topluluğun çoğunluğu Sünnîdir[51]. Sünniler Şia'dan farklı olarak peygamberin ölümünden sonra halife olan ilk dört halifenin hepsini tanır ve dört halifeyi Doğruluk üzere olan Halifeler olarak saygı ve sevgiyle anarlar[52][53]. Sünnîlikte farklı âlimler farklı imamet, hilafet tanımları yapsalar da ortak nokta herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettiği fikri bulunmaz ve bu da genel olarak Şia ile arasındaki en büyük ayrılıklardandır. Nitekim imamet, halife makamı Sünnîlikte önemli olsa da Şia'nın çoğu mezhebinde olduğu gibi itikadda bir yere sahip değildir. Aynı şekilde peygamberin torunu Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesi hadisesi genel olarak üzücü bir hadise olarak kabul edilip, Yezid Sünnî cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da[54][55], Şia'dakine benzer bir şekilde Kerbela olayı her yıl törenlerle anılmaz. Şia'daki çeşitli mezheplerde bulunana benzer bir mehdi inanışı olmadığı gibi, imamet anlayışının farklılığı sebebiyle herhangi bir imamet silsilesi de bulunmamaktadır. Ek olarak Şia'da birçok mezhebin kabul ettiği imamların üstün aklî kabiliyeti, bilgi ve hikmeti olduğu, günahsız ve hatasız oldukları gibi fikirler Sünnîlikte bulunmaz[56]. Ayrıca Şia'da çoğunluk imamların sözlerini de hadis külliyatından sayarken Sünnîlikte hadis külliyatı sadece Muhammed'in sözlerini ve eylemlerini kapsar[56].
Sünnîlerin takip ettikleri akide (inanç) mezhepleri üç tanedir: Matüridilik, Eş'arîlik ve Selefiyye[57]. Matüridilik ve Eş'arilik aralarında teorik fıkıhta yirmi kadar noktada farklılık varsa da birbirlerine çok benzerler. Bu iki mezhebin dışında Sünnîlerin takip ettiği ve her ne kadar her daim bir itikad mezhebi olarak anılmasa da, inanç ile ilgili kararlar veren bir başka mezhep de Selefîliktir. Gerek Matüridîlik gerekse Eşarîlik itikadî meseleleri yorumlarken akla başvursa da Selefîlik bunu doğru bulmaz; bunun yerine ayetleri ve hadisleri olduğu gibi alırlar. Ayrıca iman tanımı, Matüridîlik ve Eşarîlikte büyük oranda benzerken Selefîlikte daha farklıdır. Örneğin Matüridîlikte imanda artma veya azalma mümkün değilken ve ibadet farz olsa da imanın bir parçası sayılmazken Selefîliğe göre imanda artma ve azalma mevcut olduğu gibi ibadet de imanın bir parçasıdır. Sahabeleri hayırla anarlar. Ehl-i Sünnette yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebi bulunur. Bunlar: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîliktir[53]. Bu mezheplerin arasında Hanefîlik ve Şafiîlik sıklıkla Matüridîlik ve Eşarîlik bazlı itikadî görüşlere sıcak bakarken, Hanbelîlik ise Eşarîlik ve Selefîlik bazlı görüşlere sıcak bakmıştır ve Hanbelîliğin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel genel olarak bir Selef âlimi sayılır. Sünnî fıkıh uygulamalarında temel kaynaklar iki tanedir; Kur'an ve Sünnet[58]. Bu temel fikir dört büyük fıkıh mezhebi tarafından da kabul edilmiştir.
Sünnî mezhebine mensupları tanımlamak için Ehl-i Sünnet lafzı da sıklıkla kullanılır. Ehl-i Sünnet'e Matüridî, Eş'arî ve Selefîler dahil edilir. Bunun dışındakilerin Ehl-i Sünnet'ten sayılıp sayılmadığı farklı âlimlerce farklı yorumlanmıştır. Örneğin Abdulkadir el-Bağdadî'ye göre şeriata bağlı Sufîler[58] ve "Ehl-i bid'ate meyletmeyen sarf, nahv, lugat ve edebiyat âlimleri"[58] de Ehl-i Sünnet'e dahildir. Gerek Ehl-i Sünnet'te yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebinin kurucusu sayılan âlimler gerekse yaygın itikadî mezheplerin kurucuları önde gelen Ehl-i Sünnet âlimlerindendirler[58].
Şiîlik [değiştir]Ana madde: Şiilik
İmam Ali Camii veya Meşed Ali; Necef, Irak'ta bulunan ve Ali bin Ebu Talib'in gömülü olduğu düşünülen camii.Sünnîlikten sonra dünyada en yaygın ikinci İslam mezhebidir. Sünnîlikten farklı olarak imamet, hilafet makamı, Şiîlikte çok önemlidir ve sıklıkla itikadda geçer. Her ne kadar Şia içindeki farklı mezhepler özellikle imamet hususunda farklı inanç ve görüşlere sahip olsalar da, Şiîler genel olarak Sünnîlerden farklı olarak Osman'ın halifeliğini kabul etmez, büyük bir çoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer'in de halifeliklerini kabul etmez. Ayrıca büyük bir kısmı imameti ilahi bir makam olarak görür ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek özellikler atfederler. Ayrıca Allah'ın adaletinin bir özelliği olduğuna inanılır ve Ehl-i Beyt'ten çıkan imamlar desteklenir. Şiîler genellikle Ali taraftarı olmayan sahabeleri benimsemezler.
Şia kendi içerisinde birçok alt mezhebe, fırkaya bölünmüştür. Bu mezheplerin en büyüğü Onikiciler olarak adlandırılan İsnaaşeriyyedir. Türkiye'deki Şiiler de bu fıkıhı esas alır. İsimlerini 12 tane imamı kabul etmelerinden alırlar. İsnaaşeriyye inanışına göre on birinci imam olan Hasan el-Askerî'nin bir oğlu bulunmakta idi fakat on ikinci imam olacak bu çocuk gayba karışmış, Allah tarafından insanların çoğunluğundan saklanmıştır[59]. İnanışa göre daha sonra mehdi olarak zuhur edecek kişi bu imamdır bu sebeple Muhammed el-Mehdi olarak da anılır[59][60]. Bu kola bazen İmamiyye veya Caferiyye de dendiği olur. Nitekim Ali Zeynelabidin'in oğlu Muhammed el-Bakır'ın oğlu olan Cafer es-Sadık'ın mezhepte önemli bir yeri vardır ve İsnaaşeriyye'nin kurucusu gibi görüldüğü de olmuştur[61]. Nitekim Muhammed el-Bakır ve oğlu Cafer es-Sadık'la birlikte İsnaaşeriyye'nin temel öğretilerinden birkaçı ortaya atılmıştır. Örneğin imamların ilâhî bir şekilde seçildiğine, Ali'nin hakkından sonra imam olması gerekenlerin Hasan ve Hüseyin olduğuna, onlardan sonra ise sırasıyla soydan gelen bir sonraki oğula aktarılmasına ve böylece babadan oğula geçerek devam etmesine inanılmıştır[61]. Ek olarak imamların masum yani günahsız ve hatasız olduğuna inanılmıştır[61][59]. Aynı zamanda yoğun bir Mehdi inancı bulunmaktadır; buna göre son imam kaybolmuştur, gayba karışmıştır, ve Mehdi olarak çok uzun bir zaman sonra gelecek ve kurtuluşu getirecektir[59][61]. Bu temelden de kaynaklanarak Cafer es-Sadık kendi taraftarlarına sabretmeleri, isyan ve ayaklanmalardan uzak durmaları hususunda telkinde bulunmuştur[61]. Bazı İslam tarihçilerine göre Şia'da yaygın olan takiyye yani kişinin Şiî olduğunu ve Şiîlikle ilgili özelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir biçimde yürütmesi prensibi Cafer es-Sadık'a dayanır[59]. 1501'de Şah İsmail tarafından kurulan Safevi Devleti İsnaaşeriyye tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Bu İran devletinin dini resmen İsnaaşeriyye Şia'sı olmuştur ve İsnaaşeriyye bu dönemde gelişme ve yayılma fırsatı bulmuştur[59]. Daha sonraları Safevi Devleti'ne komşu durumundaki Osmanlı Devleti'nin halifeliği ilan etmesi hilafet bazlı Sünni-Şii gerilimi tarihinde önemlidir[59].
Bir diğer Şia kolu olan Zeydiyyenin ise kurucusu ve isim babası Ali bin Ebu Talib'in oğlu, peygamberin torunu Hüseyin'in soyundan gelen ve bir fıkıh alimi olan Zeyd bin Ali'dir. Zeyd bin Zeynelabidin olarak da anılan Zeyd, ayrıca Hüseyin'den sonra, Hüseyin'in soyundan gelip de Emeviler'e karşı direniş başlatan ilk kişidir[62]. Zeydiyye mezhebi ilk Şii mezheplerindendir. Bununla birlikte görüş olarak Zeydiyye Ehl-i Sünnet'e diğer Şii mezheplerine oranla daha yakındır. Örneğin Zeydiyyede imamın Ehl-i Beyt'ten çıkması bir zorunluluk değildir fakat Ehl-i Beyt'ten çıkan imam mutlaka desteklenir[62]. İmamette önemli olanın halk desteği olduğuna, soya bağlı bir sıralamaya inanılır[62]. Yine İsnaaşeriyye'den farklı olarak Zeydiyye'de imamların hatasız ve günahsız olduklarına inancı bulunmaz[61]. Ek olarak Zeyd bin Zeynelabidin Ebu Bekir ve Ömer'in imamlıklarını, Ali'ye tercih etmemekle birlikte, kabul etmiştir ve bu onun direnişine başta destek veren birçok kişinin ondan kopmasına ve Cafer es-Sadık'a yaklaşmasına da sebebiyet vermiştir[61]. Zeydiyye'nin bir önemli noktası da İsnaaşeriyye'den farklı olarak imametin sağlanmasında aktif bir yol seçilmesidir[59]. Her ne kadar her zaman bir imam olacağı görüşü olmasa da bir imam olduğu takdirde imametin sağlanması için aktif bir yol seçilir ki Zeyd kendi zamanında direnişe geçmiştir. Bugün özellikle Yemen'de hâkim olan bir Şii koludur[60].
III. Ağa Han; şu anki IV. Ağa Han'ın büyükbabası.Bunların dışında bir diğer büyük Şii mezhebi de İsmailîliktir ve bugünkü Şii nüfusunun İsnaaşeriyye'den sonraki en büyük ve önemli bölümünü oluştururlar[63]. Diğer Şia ve Sünni mezheplerine oranla İslam'ın batınî bir yönü olduğu inancı ve bu yönünün araştırılması, tecrübe edilmesine büyük önem verirler. Bu sebeple Şiîliğin daha ezoterik bir şeklini benimsedikleri söylenebilir[60]. Özellikle ilk dönem İsmailîkte dinî metinlerin zahirî ve batınî olarak iki anlamlı sayılması ve batınî tarafın incelenmesi çok büyük önem arz etmiştir[63]. İsmailîler, adlarını Cafer es-Sadık'ın oğlu olan ve yedinci imam saydıkları İsmail'den alırlar[60][63]. İsmail'in yedinci imam olmasından dolayı bazen Yediciler olarak anıldıkları da olur[60]. 909 yılında kurulan ve varlığını 1171'e kadar sürdüren Fatimî Devleti (Fatimîler) İsmailîler tarafından kurulmuştur[60][63]. Bu dönem İsmailîlerin altın çağı olarak da adlandırılmıştır[63]; zira bu dönemde İsmailî kültür oldukça gelişmiş, İslam medeniyetine İsmailîlerin katkısı oldukça artmıştır[64]. İsmailîliler kendi içlerinde ayrı kollara ayrılırlar[63]. Bu kollardan en büyük ikisi Nizarî İsmailîlik ve Davudî İsmailîlik'tir[64]. Nizarî İsmailîlikte imamet hâlâ devam etmektedir ve 2008 itibariyle, 49. imamları olan Kerim Şah'a (4. Ağa Han) bağlıdırlar[63]. İsmailîlikte dönüm noktasını oluşturan ve Nizarî mezhebinin kurulmasına yol açan ayrışma 1409'da Fatimî sultanı ve (onsekizinci) İsmailî imamı olan el-Mustansır'ın ölümüyle başlamıştır. Tahta geçmesi düşünülen halef olan oğul Nizar yerine tahta diğer oğul el-Mustali'nin geçmesiyle birlikte İsmailîlikte ayrışma baş göstermiş, İsmailî topluluğun bir kısmı, özellikle İran bölgesinde yaşayanlar ki bunların büyük bir kısmı o zaman Hasan Sabbah yönetimindeydi, Nizar'ın imametini takip etmişlerdir[63]. Diğer bölgelerde, özellikle Kahire ve Yemen'de, kalan İsmailîler ise el-Mustali'yi desteklemişlerdir[63]. Nizarî İsmailîlik özellikle İran'da Hasan Sabbah önderliğinde yükselişe geçmiş, önce İran'da daha sonraları ise Hindistan ve Asya'nın farklı bölgelerinde yayılmış ve İsmailî halk yüzyıllarca zaman zaman isyan ederek zaman zaman mutasavvıf veya İsnaaşerî Şiîler kılığına bürünerek varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. El-Mustali kolu ise daha sonraları Hafızî ve Tayyibî isimli iki kola ayrılmıştır. Bu ayrışmanın sebebi Fatimî sultanlarından ve İsmailî imamlarından olan el-Emir'in ölümü üzerine gerçekleşmiştir ki daha sonra tahta geçen sultanların imametini takip eden grup olan Hafızîler, Fatimî hükümdarlığının çöküşüyle birlikte yavaşça yok olmuşlardır[63]. Daha sonra Tayyibî kolu da Davudî ve Süleymanî olarak ikiye ayrılmıştır.
Ali'nin çocukları ve imâmette ikince ve üçüncü imam olan İmam Hasan ve İmam Hüseyin, Şîa'da büyük rol oynar. Bunların dışında altıncı imam olan İmam Cafer-i Sadık da birçok hadisin kaynağı olduğundan çok önemlidir.